Hocam, doğru yapıyor muyum?
Bir yoga hocası olarak derslerde sıklıkla duyduğum soru ‘doğru yapıyor muyum?’ Özellikle yin dersindeysek cevap vermek zor bu soruya. Yüzüne bakıyorum, yüzü rahat mı, çenesi falan, kaşları çatık mı (gerçi bu kaş meselesi tuhaf, kendimden biliyorum her şey yolundayken bile çatık o kaşlar, neler yaşanıyor acaba arka planda lütfen anlayanlar bana da bir anlatsın)… El parmaklarına bakıyorum sonra gergin mi, omuzları nasıl mesela, nefesini duymaya çalışıyorum rahat bir akış var mı, boynu kasılmış mı vs. En önemlisi poz içinde büyük çaba harcayarak mı kalıyor? Her tarafı kasılmış mesela, nefesini tutmuş… Yani istersen en afili pozları yap, yüzün gözün birbirine girmiş, ahlayarak kalıyorsun pozda, ne anladım bu işten?
Tuhaf da geliyor birinin bedeninin bir hareketi doğru yapıp yapmadığına karar vermek. ‘Nasıl hissediyorsun’ diye soruyorum, bazen bu soru işe yarıyor, bir kapı açılıyor, ne güzel, bazen de hiç işe yaramıyor, ‘nasıl yani ben mi söyleyeceğim nasıl hissettiğimi sen hoca olarak dururken’ gibilerinden yüzüme bakılıyor. İkinci gruptaki öğrencilere mutlaka somut bir cevapla dönüyorum. Allah’ın kelamını canım öğrencilerimden mi esirgeyeceğim? Aşkolsun. Ve görüyorum ki bazıları için ‘hayır olmamış’ı duymak kadar tatminkar ve güven verici bir şey yok. Senden ‘hayır olmamış’ lafını duyduktan sonra gerçekten kendini bırakabiliyor. Bu insan neden şey ne ilginç…
Pozların tarifleri var elbette, kitabi reçeteleri, ‘doğru formları’ ama bir de beden denen kanlı canlı yaşayan bir organizma var, bir sağlık tarihçesi olan. Biz bu tarihçeyle çıkıyoruz her şeyden önce mata, bedenimizin doğuştan getirdiği özellikleriyle, bedenimizin bir duygu haritasıyla, bedenimizin fiziksel ve duysal travmalarıyla… Pozları bütün bu bavullarımızla yapıyoruz. Söyler misiniz bana hal böyleyken bir pozu hepimizin aynı yapması mümkün mü? Genel prensipleri olabilir, ama tek sabit bir hali olabilir mi? Dizlerimdeki menüsküsten dolayı bazı pozların ‘kitabi’ hali benim için işkence. Boynumdaki 4 fıtıktan dolayı çoğu zaman ‘hocanın bak‘ dediği yere asla bakamıyorum. Pozları kıyafet gibi düşünürsek kendi üstümüze, beden özelliklerimize göre onları tadilat etmeliyiz. Pantolonun boyu kısa diye bacağımızdan bir parça kesecek halimiz yok ya…
Her yoga pozunda aslında kendimize bir ev inşa ediyoruz, ister 5-10 nefes kalalım, ister 4-5 dakika, bedenimiz o süre zarfında ‘bir halde’ kalmayı deneyimliyor. Hocanın poz tarifini kaba inşaat bir ev gibi düşünün. O evi ‘yuva’ haline getirecek şey biziz… Güvenilir bir inşaat şirketinden ev almak bize o eve dair temel güvenceleri verir, ama o evi ‘yuva’ yapacak şey bizim dokunuşlarımız, eşyalarımız, bizim fotoğraflarımız, bizim çiçeklerimiz, bizim nefesimiz. Ha iyi bir hoca, temelleri çok sağlam bir ev teslim eder, o başka; İyi bir inşaatçı olmasının yanı sıra iyi bir mimardır, sadece bir pozun deği, tüm bir dersinin matematiğini iyi kurar, iyi bir emlakçıdır, nasıl bir ‘eve’ ihtiyacının olduğunu hemen anlar. Hele bir de iyi bir iç mimarsa, ‘evine dair’ aklına gelmeyen minik minik önerilerde de bulunuyorsa…
‘Nasıl hissediyorsun?’ güzel bir başlangıç sorusu bence, nemelazım…
Sevgiler,
Çağla Güngör